Sinan Akyüz kitaplarından daha önce İncir Kuşları romanını okumuştum. Bildiğim kadarıyla en çok okunan kitaplarından biri İncir Kuşları . Beni çok etkileyen bir kitaptı ve bir yolculuk sırasında sadece bir günde bitmişti. Yıllar önce İki Kişilik Yalnızlık ve Yatağımdaki Yabancı kitaplarını okuduğumu hatırlıyorum bir de. Bu iki kitabı ise çok sevememiştim ve bende hiç yer etmediler. Kitaplığımı karıştırırken bulmasaydım okuduğumu bile hatırlamıyordum açıkçası.
Sinan Akyüz kitaplarının sonuncusu olan Solgun Karanfil ise gerçek bir hayat öyküsünden esinlenerek kaleme alınmış. Bu nedenle olsa gerek okurken sizi çok daha fazla etkiliyor. Ara ara göz yaşlarınıza engel olamıyorsunuz. Bu hikayelerin içine tek tek girip, o duyguları hissettikçe savaşın gerçek yüzü daha da fazla etkiliyor.
Hikaye 1940'larda Yugoslavya da geçiyor.
Aferdita, Müslüman bir Arnavut ailenin kızı. On altı yaşında ve ileride bir öğretmen olmak istiyor. Ailesi ise her Müslüman Arnavut kızının yaptığı gibi peçe takması gerektiği ve okulu bırakmanın şart olduğuna inanıyor. Aferdita, ailesinin bu kararına karşı çıkmayı denese de elinden bir şey gelmiyor ve ailesinin istediği gibi peçe takıp kapanıyor.
Diğer bir yandan ülkesini zor günler bekliyor. Naziler, Hitler önderliğinde ülkesini parçalamak için yola çıkıyor. Fikret ise doktor olmak üzere. Hitler, okulunu bombalayıp her yeri yerle bir edinceye kadar tek hayali doktor olmak ve Aferdita ile evlenip mutlu olmak. Ancak savaş başlıyor ve Fikret ailesi ve Aferdita'yı arkasında bırakıp Bajgora Dağlarına çıkmak zorunda kalıyor. Tek dileği savaşın bitmesi ve Aferdita'ya tekrar kavuşmak. Bu süreçte yanında Aferdita'nın abisi Arben ve Roza var. Fikret'in dağlarda verdiği savaşı, Aferdita gönüllü öğretmenlik yaparak veriyor..
''O söğüt ağacının altında birbirlerine söz vermişlerdi kumrular gibi yuva kuracaklarına. Ama Naziler memleketlerini işgal edince gölge düştü mutluluklarına. Vatansız yaşanmazdı ki sevda! Bajgora Dağlarına doğru yollara düştü Fikret özgürlük uğruna... Kalbinde Aferdita'sı, aklında vatanıyla...''
''O minim öğrencilerimin gözleri önünde tamı tamına yüz kırk dört çocuğu kurşuna dizdiler. O zavallıların neler yaşadıklarını düşünebiliyor musunuz? Küçük bir şehirde, Balkan Dağlarının arasında, bir sınıf dolusu öğrenci ölüm dersini öğrendi bugün...''
''Sen bu topraklarda eğitimsiz kalmanın ne demek olduğunu bilemezsin. Hitler ne kadar düşmanımızsa, cahillik de o kadar düşmanımızdır. Böyle bir şeye izin veremem asla. Unutma, çocuk bağ gibidir. Bir bağ nasıl ki bakım ister, çocuk da eğitim ister. Çünkü eğitim kutsaldır...''
'' 'Vatana gözünü dikmişse hain,'dedi, 'savaşmak gerekir. Çünkü vatan olmazsa can da olmaz, din de...''
BENİM YORUMUM
Hikaye her ne kadar iki Müslüman Arnavut gencin aşkıyla başlıyor olsa da daha sonrasında savaşla yüzleşiyorsunuz. Soykırım, ölümler, nazi kamplarında yaşanan o iğrençliklerin sonu gelmiyor. Savaşın acı yönünü, bıraktığı izleri ve aldıkları hayatları okuyup, etkilenmemek mümkün değil.
1941-1944 yılları arasında geçiyor hikaye. Özellikle kadınlara ve küçük çocuklara yapılanlar tüm açıklığıyla anlatılıyor. Esir kampında kurtulmayı bekleyen Sabriye, Hanna ve Elya o kamplardaki çaresizlikleri en güzel şekilde temsil ediyorlar. Kadınları ve küçük çocukları ellerine şeker vererek gaz yüklü kamyonlara bindirerek ölüme terk ediyorlar. İnsanlara yapılanlar her geçen gün artıyor. İnsanlar korku içinde ama umutla bekliyorlar. Sokaklardaki vahşi görüntüler hiç eksik olmuyor.
Aşkı ve savaşın acı yüzünü yansıtıyor bu kitap. Sadece Aferdita ve Fikret etrafında dönmüyor hikaye. Çoğu zaman diğer karakterler çok daha fazla ön plana çıkıyor. Özellikle Arben ve Roza aşkının anlatılığı bölümlerde bu durumu çok net hissediyorsunuz. Hırvatlar, Çetnikler, Mekedonlar, Arnavutlar ve tarihleri hakkında da bilgi sahibi oluyorsunuz. Bu kitaptan tarihi anlamda bilmediğim bir çok şey öğrenmiş oldum ben.
Geçmiş yıllarda da Naziler ile ilgili bir çok kitap okumuştum. Bir çoğu Solgun Karanfil romanında olduğu gibi gerçek hayatlardan esinlenerek yazılmış romanlardı. Neredeyse her seferinde çok etkilenmiş ve günlerce etkisinden kurtulamamıştım. Ara ara karşıma çıkıyor böyle hikayeler ve kendimi okumaya başlamış buluyorum. Sonra bir daha okumamaya karar veriyorum ama göründüğü gibi sonuç hiç değişmiyor.
Dili ise olabildiğince sade bir roman Solgun Karanfil. Öğle ağdalı cümleler kullanılmamış ve olabildiğince basitçe anlatılmış hikaye. Sanırım kitabın eleştirildiği tek noktada bu anladığım kadarıyla. Özellikle İncir Kuşları romanıyla çok fazla karşılaştırılıyor.
Solgun Karanfil, yazarın son kitabı ve ilk basımı Nisan 2018 yapılmış, çok yeni bir kitap. Alfa yayınlarından çıkan 408 sayfalık roman öncelikle kapak tasarımıyla dikkat çekiyor. Kapak tasarımının kitabın içeriği ile olan uyumunu okuyunca daha iyi anlıyorsunuz.
Yeni bir kitapta görüşmek üzere...