Paula Hawkins'in ilk kitabı olan Trendeki Kız romanı ile büyük beğeni toplamıştı. Uzun süre tüm dünyada çok satanlar listesinde yer almış, benim ise tasarımıyla dikkatimi çekmişti ve bende okuyarak Kitap Güneşim de yer vermiştim. Yazarın ikinci kitabı olan Karanlık Sular romanı da özellikle kapak tasarımıyla yine çok dikkat çekiyor ve ilk kitabı ile benzerlikler gösteriyor. Trendeki Kız romanında olduğu gibi Karanlık Sular romanı da gerilim ve gizem türünden ilerliyor.
Trendeki Kız romanı gün, ay ve yıl olarak ayrılmıştı ve üç kadın karakterin ağzından anlatılmaktaydı, bu durum beni rahatsız etmemekle birlikle çok da keyif aldığım söylenemezdi. Karanlık Sular romanında ise çok daha fazlasıyla karşılaştım. Hikaye yaklaşık 10 kişinin ağzından anlatılıyor. Olay örgüsünün bu kadar çok karakter etrafında dönmesinden inanılmaz rahatsız oldum ve yorucu buldum. Karanlık Sular romanını anlayarak okumak istiyorsanız mutlaka elinize bir kalem kağıt alıp, tüm karakterleri not alarak ilerlemek zorundasınız. Yoksa kendinizi o kimdi deyip sayfaları geri geri çevirirken bulacağınızdan eminim. Benim gibi karakterlerin kim olduğunu anlayıncaya kadar 395 sayfadan oluşan kitabı bitirmiş bulursunuz kendinizi. Kitabı okurken karakterler hakkında şablon çıkararak ilerleseniz dahi bir karakteri tam olarak çözemeyeceğinizi düşünüyorum. Bunun nedeni o karakterin dünyasına yeteri kadar yer verilmemesinden kaynaklanmıyor. Tam aksine karakterlerin iç dünyalarına, geçmişlerine, hayal kırıklıklarına gereğinden fazla yer veriliyor, ancak bu kadar çok karakterin olması bir yarım kalmışlık hissine kapılmanıza neden oluyor. Ben kendime sık sık bunca karaktere ne gerek vardı? diye sordum açıkçası. Olayların aydınlatılmasında bu karakterlerin pek bir yardımı olmadığını da kitabı bitirdiğimde anlamış oldum ve biliyorum ki bu kadar karaktere hiç gerek yokmuş. Gereksiz bilgiler ve betimlemelerle sayfa sayısı arttırılmış adeta ve okuyucunun sabrını zorlamak için olsa gerek elinden gelen her şeyi yapmış Paula Hawkins.
Trendeki Kız romanıyla diğer bir benzerlik ise olayların belirli tarihler arasında gerçekleştirilmesi ve hikayenin bu tarihler arasında da bölümlere ayrılmış olmasıydı. Son olarak iki kitapta da sorunlu, hüzünlü, psikolojisi bitik, depresif kadınlar söz konusuydu ve kasvetli hava bu kitaba da hakimdi.
KARANLIK SULAR KONUSU
Karanlık Sular, Londra'nın küçük bir kasabasında Ölüm Göleti olarak adlandırılan bir göletin etrafında yaşanan olayları anlatıyor. Libby adlı bir kızın 1679 yılındaki ölümüyle başlıyor olaylar ve yıllar içerisinde bir çok kadın gölete atlayıp sözde intihar ediyor. ''Sorun çıkaran, başa bela olan kadınların atıldığı yer'' olarak da biliniyor Ölüm Göleti ve son kurbanları da Nel Abbot ve kızı Lena'nın en yakın arkadaşı Katie oluyor. Gölde yaşanmış olayları araştıran ve bu ölümler hakkında birde kitap yazmış olan Nel'in intiharı kasabada şüpheyle karşılanmış olsa da intihar mı ediyorlar, yoksa bir cinayete mi kurban gidiyorlar? anlaşılmıyor.
Nel ölmeden sadece birkaç gün önce kardeşi Julia arayarak yardım istiyor ancak Julia geçmişte yaşadıkları olaylar yüzünden kardeşini ciddiye dahi almıyor ve bir iki gün sonra Nel'in ölüm haberi geliyor. Kasabayı kötü anılarla terk eden Julia, kardeşinin kızı Lena'ya bakmak için kasabaya geri dönüyor. Jules'ın kasabaya gelmesiyle birlikte yavaş yavaş tüm gerçeklerde ortaya çıkmaya başlıyor.
Şüpheli ölümler üzerinden ilerleyen kitap aynı zamanda Julia ve Nel'in geçmişte yaşadıkları anılara ve girdikleri çıkmazın nedenlerine de değiniliyor. Diğer tüm karakterler ise bir şekilde Nel üzerinden birleşiyor.
''Belki de uyuyan Güzel'de olduğu gibi seni öpmeliydim. Gülümsedim, bu fikirden nefret ederdin. Sen hiç prenses olmadın, prensini bekleyen pasif güzel kız olmadın. Sen başka bir şeydin. Karanlığın, kötü üvey annenin, kötü perinin, cadının tarafını tutardın.''
''Kimse o nehrin suyunun eziyet görmüş kadınların kanı ve safrasıyla dolu olduğunu düşünmek istemiyordu. Her gün o suyu içiyorlardı.''
''Beckford bir intihar noktası değildir. Beckford, bazı sorun çıkaran kadınlardan kurtulma yeridir.''
TAM BİR PAZARLAMA MUCİZESİ
Son olarak Trendeki Kız romanını okuduktan sonra hissettiklerimin aynısını Karanlık Sular romanında da hissettim. Trendeki Kız romanını yorumlarken emin olamadığım için yazmamıştım. Yazarın bu kitabını da okuduktan sonra eminim ve rahatlıkla şunu söyleyebilirim ki abartı reklam kokuyor. Hikayenin kötü olduğunu düşünmüyorum. Yazarın dilini de başarılı buluyorum. Ancak iki kitabı da düşündüğümde ve yapılan reklamı da kıyasladığımda beklentiyi karşılayamıyor maalesef. Trendeki Kız ve Karanlık Sular kesinlikle yapılan reklamlar sayesinde böyle satış oranlarına ulaşıyor olsa gerek ve bu durum beklentileri yükseltiyor ancak beklentileri karşılayamıyor.